top of page

DPA goes to Alaturka


Mehmet Akkaş yıllarca Türkiye’de alaturka sound’un lideriydi ki bence halen daha öyledir. Analog sistemler ile özellikle alıştığımız o yaylı soundu Shure 565 mikrofonlar, DDA Mixer ve vazgeçilmez bantlı Roland Eko ile aklımızda yer etmiştir. Öyle bir standart çıtasını koymuş ki, kimse haddini aşarak bende bu sesi çıkarırım diyememiş. Zaten öyle düşünmek çok doğru olmaz.

Bu yüzden yaylı sesi kaynağından alarak daha yüksek volüm çıkartma adına AKG C-411 son yıllarda vazgeçilmez bir mikrofon olmaya başlamıştır. C-411 esas kötü mikrofon değil, tam tersi çok kullanışlı, hesaplı ve kesinlikle verimli bir Mikrofondur. Sadece yaylıların sesini doğal ve özünde çıkarmakta zorlanıyoruz.

Bu yüzden çok basit bir denklem ile yaklaşmak lazım ve genelde bizim sektör için geçerlidir.

Yüksek ses eşittir özünden uzak ses ve karşılığında doğru ve özünde ses ise düşük volüm olarak ters orantıdadır.

Mehmet Akkaş ile yarışmak yerine farklı bir bakış açısı ile yaklaşmak ortaya kendi sound’unu çıkarmak kendime hedef etmiştim. Çünkü onun yaşadıklarına karşılık olarak yıllarca bati bakış açısı ile büyüdüğümü farkındayım. Yani yaşam şekli ister istemez çalışma özünü etkiler diye düşünüyorum. Bu yüzden yıllarca Mehmet Akkaş alaturka sound’unu en ince ayrıntısına kadar inceleme fırsatım oldu onun sayesiyle. Unutmamalı o sadece Türkiye de değil aynı zamanda dünyada kendi tarzı ile bir ekol ve efsanedir. Çok net ve karalı çalışma tarzı ile ancak Mehmet Akkaş olursan başarılı olursun kanısına yıllar sonra fark ettim.

Şevval Sam ile çalışma benim için en iyi ve en büyük fırsat oldu. Çünkü alaturka sesini benim algıladığım doğallık ile yaklaşması önümü açmasını ve işimi en doğru şekilde yapmasına vesile oldu sevgili Şevval Sam ve Orkestrası.

Bu yüzden son bir kaç yıldır sürekli farklı deneyimler ile yavaşça ortaya gerçekten özüne has, müziğe laik ve en önemlisi kadife sesine uygun bir konsept soundu çıkarma fırsatım oldu. Bunu gerçekleştirmek için özellikle yaylılar için AKG açıkçası, nankörlük etmek istemem, yeterli bulmuyordum.

Bir kaç yıl evvel Senfoni sound’u ile araştırmalar yapmaya başladım, sonuçta ülkemizde, özellikle Harbiye açık hava tiyatrosunda sayısız yaylı konserler olmaya başladı ve ayrıca Turhan Yükseler Senfoni projelerinde kullanmak adına yeni mikrofonlar gerekliydi. Çünkü AKG ile senfoni yapmama rağmen sadece işi kurtarmak adına yapılmış olma hissiyatı kesinlikle tatminsizliğe uğratıyordu.

Sonunda Sting’in Berlin’de Kraliyet filarmoni orkestrasında konserini izledim ve orda ilk defa farklı bir Mikrofon konsepti gördüm. Hatta sürekli videoyu ileri geri sararak detayları yakaladım ve sonunda DPA 4099 mikrofonlar keşfettim. Türkiye’de kim satıyor diye araştırırken iyi dostum olan Verda Ulusoy Radikal şirketinde DPA’lerin ana bayiliğini yaptığını öğrendim.

Önemli bir kaç projede DPA’ler ile çalışma fırsatım oldu, bir kaç deneyim ile mikrofonlara gerçekten hayran oldum. Mutlaka kendime bir set almalıyım diye kendime hedef ettim.

Özellikle bu geçen sene bu sene Şevval Sam Toprak Kokusu I ve II’de geniş yaylı orkestrası ile ve yaptığımız sayısız senfonik konserler ile DPA’ler kulağıma, yani bati klasik müzik eğitim kulağıma, daha yakın ses çıkması beni son derece mutlu etti. Tabi ki bazı handikapla işimi zorladı. Açıkçası Harbiye açık hava tiyatrosunun kötü akustiği biraz genel sesi zorlamıştır ancak özünde o kadar doğru geliyordu ki kesinlikle DPA 4099 Hyper Cardiod mikrofonlarında vazgeçme niyetinde değildim.

Bu sene Şevval Sam Orkestrasının sahne setup’ın bir adım ileriye taşımak istedim ve bu yüzden 2 adet Keman, 1 adet Viyola, 1 adet Çello, 1 adet Garmon e son olarak 1 adet Klarnet için bu ciddi yatırımı bu şekilde, 4 adet 4099V, 1 adet 4099C ve bir adet 4099U yapmaya başladım.

İlk konserde, özellikle Şevval Sam’ın doğum gününde, kullanmaya başlamıştım ve yaylılar gerçekten çok güzeldi ve kemancıların yüzü gülmeye başlamıştı. Klarnete Altan abi aynı şekilde mutlu olmuştu ve Garmon artık daha güçlü ve doğru gelmeye başlamıştı. Ancak yaptığım bir hata yüzünden, önce Çello’da sorunlar yaşadım fakat ilk etapta hatayı kendimizde arayarak, sorunu mikrofonda aramayarak problemi bir şekilde geçiştirdik. Ancak o Çello mikrofonun aslında Klarnete ait olması gerekirken, sonunda Klarnete yeniden kullanmaya başladım ve aynı sorunları yaşamaya başladım. Bu yüzden Verda ile durumu paylaştım ancak bu Mikrofonu önce teknik servise göndermem gerektiğini ve ardından Belçika’da onay geldikten sonra garantili mikrofonu değiştirme imkanı olduğunu söyledi. Tabi ki doğal olarak ben bunu kabul edecek durumda olmadığımı sinirli bir şekilde izah ettikten sonra beni Radikal’in kurucusu Sarp Bey’e yönlendirdi. Öncelikle sert tavır ile konuşmama rağmen, profesyonelce beni sakinleştirdi ve mutlaka mikrofonun teknik servise göndermemi iletti. Hemen bir gün sonra teknik servise teslim ettikten sonra beni aradı ve mikrofonda bir arıza olmadığını, fakat işimi zorlamamak adına kesinlikle bir yedek ayarladığını söyledi.

Yani utandırdı beni, bozuk olmayan bir mikrofonu yanlış kullanarak boş yere insanlara yüklenmişim ve karşılığını bana değişim ile yaklaştılar. Mutlaka teknik servise uğramalıyım ve mikrofonu kendim test etmeliyim. O gün çılgın bir trafik, nede olsa bir bakan veya siyasetçi yüzünden aynı noktada yarım saat kalmama rağmen bir şekilde teknik servise yetiştim. Mikrofonu test ettim ve Verda’da Mikrofonu kesinlikle kendi adaptör şeklinde olan doğru preampli’ler ile kullanmam gerektiğini söyledi. Kesinlikle mikrofonda bir arıza yoktu ve bir gün sonra ki Katar W-Doha otel işinde denedim ve mikrofon muhteşem çalışıyordu.

Buradan Radikal’ın çalışanlarında, Verda Ulusoy’a ve Radikal’in kurucusu Sarp Bey’e hem özür borçluyum hem de teşekkür borçluyum. Teşekkürler ve özür dilerim agresif davranışlarımdan dolayı...

bottom of page