top of page

DAS Audio

Bir ülkenin müzik dinleme şekli, müzik kültürü ve enstrümanları ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta her etnik grubun kendisine ait müzik tarzı ve enstrümanları vardır.

Örneğin Türkiye’de çoğu sazlar ince sazlardan oluşuyor ve tınıları cılız ve insan kulağına sert gelir. Bağlama, Keman, Kemençe, Tambur, Ut, Ney, Mey ve Zurna dışında vurmalı sazlar olarak Darbuka, Tef, Davul, Hollo veya Tef gibi sazlar genelde tınıları ve güçleri ile zayıf enstrümanlar arasına girer.

Bu sazları teknisyenler sahnede elektronik olarak yükseltmek için çok zorlanırlar. Ancak kültürümüze ait olan bazı sebeplerden dolayı bu sazların seslerinin özü yerine tam tersini arar veya tercih ederiz. Örneğin tiz ve cılız sazları genelde baslaştırmak adına sürekli özünü bozarak farklı bir enstrüman yaratma peşindeyiz, tabiri caizle ‘’tonlayarak’’.

Ancak bazı ülkeler var ki geçmişinin yüzlerce yılını özü ile bağdaştırmayı becermişlerdir. Özellikle dünyada Driver, yani hoparlörlerin özü olan driverler’de uzman iki ülke var.

Biri İtalya öbürü İspanya.

İtalya yıllarca RCF, BNC veya Eighteen Sound ile driver üretim konusunda liderdir İspanya’nın Beyma veya D.A.S. Audio ile.

Neden bu iki ülke Almanya ve ABD’nin önündedir? Niye o kadar teknolojik devrimlerin lideri olan bu iki ülkeyi geride bırakmışlardır?

Bence sebebi çok basit: Müzik dinleme Kültürü ile alakalıdır.

Bakın İtalya klasik müziğin özüdür. Enstrümanların özünü bire bir yansıtmak için çok kaliteli ve doğal sistemlere ihtiyaç var. Düşünsenize, sahnede 80 kişilik Filarmoni Orkestrası var ve siz Opera ‘da sistem olmadan her şeyi gayet net ve yerinde duyabiliyorsunuz, fakat işin içine seslendirme girince o doğallık ve denge kesinlikle aynen kalmıyor, hatta rahatsız edici olabiliyor. Bu yüzden İtalya her zaman kendi Operalarında olduğu gibi konser alanlarında en iyi sistemleri tercih etmişlerdir. Ancak kendi markları ile değil, başka ülkelerin farklı markalarında kendi ürettikleri driverleri ile sistemleri tercih etmişlerdir. Ancak bazı önemli İtalyan markaları var ki bir çok dünya markaları ile yarışabilecek durumda.

Amplifikatör konusunda İtalya yine başı çekenler arasında olduğunu unutmamalı PowerSoft ile.

İspanya genelde bu konuda biraz gölge de kaldı, hiç kimse İspanyolların ciddi bir sistem üreticisi olduğuna güvenmedi. Örnek VMB diye bir Marka, çok iyi olmasına rağmen son yıllarda kayboldu.

Fakat İspanya İtalya gibi kendine has bir müzik kültürü var. Ne kadar Osmanlı’dan etkilense bile Flamenko müziğin kendine çok has bir tınısı var. Müziğin şeklinden bahsetmiyorum, tam tersi Sound’undan bahsediyorum. Flamenko’da ki akustik gitar sesi bize tını olarak çok sert ve teneke gibi geliyor. Sanki içi boş ve kesinlikle bazı armonikleri eksikmiş gibi tınlıyor. Yanında Cahoon, kasa kutusu gibi ve arkasında delik olan vurmalı çalgı olarak aynı şekilde ortamidler de ağırlığı olan tınılar. Ancak o müzik armoni ile tınlamaya başlayınca o kaba tınılar gayet yerinde gelmeye başlıyor. Özellikle eski ustalar Paco De Lucia gibi o eski tınıları daha fazla tercih edelerdi. Hatta Ramon Mottaya veya Nino Ricardo gibi eski ustalar Paco de Lucia gibi benzer gitar tınılarını tercih ederlerdi. Fakat yeni Vincento Amigo gibi Flamenko gitarcıların tınıları daha dolgun veya modern gelse bile, iyi dinlediğinize o eski anlayışın devam ettiğini anlarsınız. Sadece daha kaliteli reverb cihazları ve gitar yapımında daha farklı anlayışlardan dolayı daha uluslararası tınıya yakın olduğuna kanmayın.

Evet İspanya sadece driver üretici ülkesi değildir, esas çok ciddi yenilikçi teknolojiler üreten bir çok şirketten farklı deneyimlere sahip olan ve hatta dünyada gelecekte ciddi bir yere sahip olacak kadar iddialı bir şirkete ev sahipliği yapıyor:

D.A.S. Audio

Kasım ayında davetlerini kabul ederek fabrikalarını görmeye ve yeni çıkardıkları AERO20A’yı dinlemeye gittim Melomani’nin sahibi Hasan Dündar ve NET Müziğin Genç varisi Fatih Torun ile.

Yolculuk ve Turistik

Gidişimiz direk THY ile Valencia oldu ve bizi karşılamaya Nacho Chulia Marin geldi. Öğlen saati oraya varmamıza rağmen bizi öğlen yemeğine davet etti. Yemekten evvel bizi Valencia’da biraz gezdirdi. Gerçekten çok güzel bir şehir, eski tarz mimarisinin yanında Orient motifleri şehrin her yerinde göze battı. Baya Osmanlı Gibraltar (Cebelitarık) üzeri buralara kadar uğramış. Bize Valencia lokumu gösterdi, ayran yerine farklı sütlü bir içecek sundu. Ancak bu kadar nostaljik değerlerin yanında modern mimarisi göz arda edilmeyecek kadar etkili. Modern mimaride Valencia halkı nelerden hoşlandığını gayet apaçık ortada. Deniz ürünleri, bütün modern yapılar biraz deniz canlıları andırıyor.

Zaten yemekleri genelde deniz ürünlerinde oluşuyor, Paella gibi. Paella konusunda çok iddialılar, gerçek Paella Valencia’da yenilir, gerisi yalanmış.

İlk günümüz gayet turistik havasında geçti. Esas benim için en önemlisi, uzun yemekler dışında, nerdeyse 2 saate yakın akşam yemekleri, fabrikayı ve yeni ürünleri görmektir.

DAS Audio Üretim ve Yönetim Tesisleri

İkinci gün sabah erkenden otelden alındık ve şehir dışındaki sanayi bölgesine doğru yola çıktık. Giriş gösterişsiz ve çok küçük görünen bir ana binadan oluşuyor. Sadece kapıda ki küçük DAS yazısından anladık ki orası olduğunu. Yönetim, idari ve AR-GE bölümü o kadar küçük ki, zor sığıyorlar binaya fakat hayatlarından çok memnun gibilerdi. Herkes güler yüzlü ve çalışmayı seven insanlarda oluşan bir enerji vardı ortamda. Zaten DAS’ın essas sahibi ile tanıştıktan sonra durumları gayet net anladım. Bekar yaşlı bir amca, kurmuş şirketi, yeğeni AR-GE’nin başında ve herkes patron için değil, iyi yaşamak için etkili çalışıyorlar.

[endif]--Nacho bizi ana binanın içinden fabrikasyon alanlarına geçirdi ve birden şirketin büyüklüğüne şahit oldum. Kesinlikle rasyonel bir çalışma ortamı yok. Yani her prodüksiyon aşamasında belli bir iş bölmesi veya makineleştirilmiş uygulama yok. Her aşamada mutlaka iki profesyonel eleman tarafından işleniyor. Biri hastalandığında veya işten ayrıldığında ikinci eleman mutlaka yeni eleman yetiştirecek yetkiye sahip. Bu şekilde çalışma şekli belki ilk etapta dünya rasyonel fabrikasyon kriterlerine aykırı olsa bile, şirketin ana felsefesini kesinlikle ürünlerinde yansıtacak kadar etkilidir. Bu şirkette kesinlikle çalışanlara değer veriyor mesajı kesinlikle bu çalışma yöntemiyle alınmıştır.

Çok etkilendim, elemanlarına bağımlı olma şirket felsefesinde. Onlar olmazsa bizde olmayız. Hayır efendim, bunu kov veya bu gitsin, yerine yenisi gelsin mantığı kesinlikle DAS’ın fabrikasında yoktur. Aynı şekilde çalışanlarda sadakatini çalışarak gösteriyorlar.

DAS elli yıllık bir geçmişine sahiptir. Yıllarca hoparlör ve driver üreten şirket olarak 2000 yılların başında profesyonel seslendirme alanlarında çok kompakt bir Line Array çıkararak PRO alanına başarılı giriş yapmıştır. O günden sonra DAS markasını dünyada önemli markalar ile yarışmak için ve geleceğin teknolojik devlerin arasına girmek için ciddi yatırımlar yapmış önemli bir markadır DAS Audio.

Bir Hoparlör yapım şirketinin en önemli ayrıcalığı hoparlör satmak değil sistem satmaktır.

Sistem demek :

< >Driver Kasa Horn DSP Amplifikatör Kablolama Asma Yazılım Uzaktan yönetim cellspacing="0" width="100%"

Figure SEQ Figure \* ARABIC 2 Ölçüm odası ve Clio Sistemi

[endif]--Ellerinde driver coinleri yapıştıran elemanlar, iki farklı boyama odasında ellerinde spray’ler ile boyacılar, 6 farklı CNC makinelerinde ahşap kesimleri, hatta her hoparlör serisi için hazır kalıplar raflarda, montajda işinden emin ve her hoparlörün detaylarını sadece iki kişinin takip etmesi, yeni Avrupa normlarına uyum test odaları, 100 saat durmadan çalışan bir ses odası, akustik ölü odalar, farklı prosedürlere farklı ölçüm sistemleri, Driver depolar, Hoparlör depoları, Amplifikatörler veya DSP board’ları gibi nice detaylara tanık olduk. Her şey o kadar heyecan vericiydi, kesinlikle bir saniye sıkılmadık, ancak o küçücük düşündüğümüz DAS ana bina dışında ciddi boyutlarda fabrikasyon alanına şahit olduk. Sonunda oturacak yer aradık o kadar büyüktü üretim alanı.

[endif]--Öğleden sonra başmühendis Xavier bize muhteşem Demo odasında, akustik olarak düzenlenmiş dinleme salonu, farklı sistemleri dinletti ve sistemlerin hakkında çok ciddi ve detaylı bilgiler verdi. Özellikle dünya mantığına ters düşünceleri ne kadar farklı olduklarını kanıtladı Xavier. Özellikle Line Array sistemlerin Couling dediğimiz efekt, her hoparlör sayısı yükseldikçe 1 kHz’ten shelv olarak baslara doğru bir yükselme vardır. Genelde bunu düzeltmek için bir çok şirket LOW SHELV filtre ile çalışıyor. Şu anda kadar genelde bende öyle düşündüm, fakat Xavier dedi ki, elimizde fiziki olarak elde ettiğimiz gücü niye elektronik olarak düşürelim ki. Eh o zaman ne yapmamız gerekiyor diye devam edince, olayı anladım. Her artan hoparlörün artışına göre High Shelv olarak 1kHz üzeri yükselterek çalışıyorlarmış. Fakat Headroom konusunda endişeleri var mı diye sorduğumda, kesinlikle ona göre midler ve tizler tasarlandığını söyledi. Ben bu basit ters düşünme mantığından çok etkilendim.

Dijital amplifikatör olarak PowerSoft ile çalışıyorlar ve o şirket ile bağları çok derin. Benim merak ettiğim konu: Neden dijital Amplifikatör kullanmalarına rağmen analog giriş ve çıkışlar yaptıklarını sordum, hatta Network üzeri DAS Net Remote ile aynı veri paylaşım yapmadıklarını. Xavier’in cevabı çok netti, AREO40’tan beri zaten öyle çalışıyorlarmış. Yani hem Remote ve Montoring verilerini hem de dijital ses verisini tek network üzeri taşıyorlarmış 2 yıldan beri. Bazı önemli markaları halen daha bunu başaramadı. Sonuçta düşünsenize, tek network Cat5e ile bütün sistemi bir birine bağlıyorsunuz ve ardından hem uzaktan yönetme dışında, Amplifikatörün durumunu ve bütün hoparlörlere ana sinyali taşıyorsunuz. Ne yanlış lehimlenmiş veya faz tersi XLR kablo sorunlar oluşa biliyor, ne de çok masraflı Neutrik XLR bağlantılarına ihtiyaç duyuluyor.

Ayrıca yeni güncelleme sonrasında, bütün driverleri tek tek arızalı mı diye kontrol protokolü olacakmış.

AERO20A

Bütün çift Low Driverleri sistemlerde genelde merkezden çıktığında özellikle şan frekansları silindiğini fark edersin. Bunun için bir çok şirket bu hatayı düzeltmek için çok yollu sistemleri tercih etmişlerdir. Örneğin ilk 10’’ veya 12’lik driverler 60Hz ile 1kHz arası full okuyorsa ikinci driver 60Hz ile 400Hz arası çalışıyor. Bazıları ise ilk driver 60Hz ile 400Hz arası ile çalışırken ikncisi 400Hz ile 1kHz arası okutuluyor. Çözümler var fakat, tek hoparlörün yapabileceğini niye iki drivere yaptırılsın. Sonuçta Line Array prensibine göre en az altı hoparlör asarak Low Midler ile baslar yükseliyor. Bu yüzden genelde tek alt okuyan driveler’li sistemler tercihim olmuştur. Bu yüzden DAS AERO12A modelini çok beğenirim. Hem kemik ve doğal sesi ile tercihim olmuştur son yıllarda.

DAS ise 12A modellerini artılarını görerek ve Aero40A’nın artılarını ile birleştirmeye karar vermiş. Sonuç olarak tek 12’’ ‘li ve 2’’ ‘li bir yeni ürün çıkmış ortaya ve bu sistemi dinleme fırsatımı size aktarmak isterim.

Hoparlör dinlemek ve denemek çok kolay bir iş değildir. Sonuçta ne dinlediğinize bağlı bir olgudur. Tanımadığınız bir müzik ile dinlemeye kalkışırsanız yanılma ihtimaliniz çok yüksek. Ayrıca çok kompresli bir müzik türü ile kesinlikle hata duymanız mümkün değil, sonuçta Mastering’in esas amacı her hoparlörden dengeli sesin çıkması için yapılan bir eylemdir.

Bu yüzden kendi arşiviniz ile dinlemenizi tavsiye ederim. Çok iyi tanımanız gerekir o kayıtları. Bazı detayları duyamadığınızda o sistemde bazı hatalar olduğunu fark etmeniz önemlidir.

Aero20A ile etapta dinlediğimde güzel bir ses yoktu, fakat bütün frekans spektrumu çok dengeli ve kesinlikle inişler ve çıkışlar artı ve eksi 3dB arasında olduğunu tahmin edebildim. Güzel ses çıksaydı o zaman sistemin hatalarını örtmek için makyaj olduğunu düşünürdüm. Doğru ses ile güzel ses arasındaki en büyük fark işte budur. Aero20A’daki sesi dinlediğimide bütün farklı kayıtlarda en önemli ayrıntı, kesinlikle hiç bir frekans aralığını sırıtmamasıdır. Yani gereksiz bir frekans patlaması duyamadım açıkçası. Uzaktan müdahale ile sadece CPL ayarları ile kişisel tercihime göre ayar yapabildim. Yani 6 Hoparlör ‘de her şey dengede gelirken ve 8 hoparlöre göre ayar yaptım ve sistem daha berrak ve parlak geldi, fakat 6 yerine ayarı 5’e göre yaptığımda daha kapalı bir tını alabildim. Etkisi çok yüksekti, fakat rahatsız edici değildi. Aero20A’lar kesinlikle olgun ve her tarz müziği reprodüksiyon edecek kadar doğru bir Hoparlör. Kesinlikle açık ara o boyutta ve fiyatta başka bir örneği yoktur. Eminim seneye Frankfurt fuarından sonra çok ciddi satışlar elde edecektir DAS, AERO20A sayesiyle. Çünkü konvansiyonel yapısı ile en uç doruk noktasına ulaşmış bir sistemdir 20A. Yenilikçi bakış açısı ile DAS beni çok şaşırttı ve kesinlikle işini severek yapan bir şirket olarak gereksiz alçakgönüllülük yapmaması, fark ettiğim başka bir ayrıntıdır . Eminim geleceği bu bakış açısı ile çok sağlam temelleri ile kurulmuş önemli bir şirkettir DAS Audio.

Fabrika gezisinden sonra Madrid’e geçtik ve orda kanser vakfının festivalinde ki sistemi görmeye gittik. İnanılmaz olan, tam 350km ötedeki Başkentte hızlı tren AVE ile 1 saat 20dk ile gitmemiz oldu. Sonuçta bugün Beylikdüzü’nden Maltepe’ye tam olarak 44kM olmasına rağmen arabam ile tam 3,5 saate gittim.

Figure 12 AVE hızlı tren, darısı bizim başımıza derim

Konser’de ana sistem olarak 16 adet AERO50A her iki tarafa kurulmuştu, yani toplam 32 Adet. Outfill olarak AERO40A ise 12’şer her iki tarafa asmışlardı. Front Fill olarak Convert serileri tercih etmişlerdi. DAS mühendisi Joel sistemin ince ayarlarını yapmıştı sistemi kuran şirket için. O şirket İspanya ‘nın en büyük şirketleri ve kesinlikle bütün sistemleri DAS Audio ürünlerinden oluşuyordu.

Figure 13 DAS Aero50A main PA ve DAS AERO40A outfill

İspanya’nın en büyük şirketi olan Fluge bütün etkinlikten teknik olarak sorumlu. Sistemin akkordu (Tune) için DAS elemanı Joel Damiano sorumluydu. Sahneye aralıksız çıkan sanatçılardan dolayı 3 adet Indoor LED ile sahneyi üçe bölerek farklı sahneler yaratmışlar. 1 LED yıkarıya yeni DC- Motor ile yukarıya çekilirken arkadaki Işık Truss Section’ları aynı şekilde DC- Motor’lar ile aşağıya iniyorlar. Öbür iki LED’in arkası farklı sanatçılar ile sahne hazırlanıyor o sırada.

Bu konser için FOH’ta 2 adet CL5 ve bir adet Digico D1 hazırdaydı. D1’i özellikle bir teknisyenin tercihinden dolayı kurulmuştu. Monitör tarafında aynı şekilde 2 adet CL5 ve bir adet D1 kuruluydu. Ancak sayısız RIO’lar ile bütün orkestraların girişleri hazırdı, sadece dijital patch ile değişim yapıyorlardı. Yani analog MUCO veya Patch’e gerek kalmıyordu, herşey Yamaha ve DANTE ile dijital patch ile çalışıyordu.

Konser kanser vakfı tarafından organize edildi ve normal şartlarda Head Line olarak Anastacia çıkacaktı, fakat kendisi hastalanınca konseri iptal etmek zorunda kaldı. Fakat buna rağmen mekan kesinlikle doldu ve insanlar gayet yerinde coşarak eğlendi.

İspanyol teknisyenleri gayet net dünya soundunu çıkarmakta zorlanmıyorlardı. Vokaller gayet net ve berrak, orkestralar dengeli, abartı efekteler kullanmıyorlardı. Frekans dengeleri yerindeydi ve her şey yerli yerinde geliyordu. Sadece Cahoon sesi bizi tatmin edecek seviyede değildi, çünkü biz Cahoon’u baya kick gibi ayarlıyoruz, onlar ise Cahoon gibi ayarlıyorlar.

Xavier kesinlikle bir hobi olarak diskotek sistemi tasarlama peşinde, çünkü anlattığına göre diskotek dinleme kültürü konser kültüründen çok farklı, ki kesinlikle haklıdır. Bu yüzden çok yollu, özellikle tizleri ve midleleri daha önde bir sistem tasarlama peşinde. Kim bilir belki de en kısa zamanda Frankfurt fuarında görürüz..

Bütün DAS Audio elemanlarına ve Melomanı ekibine bu yolculuğa ve eşsiz tecrübe fırsatına teşekkür ederim...

![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--![endif]--

bottom of page